Balyoz benimle ne alaka? Genelkurmay II. Başkanı'nın hakkımdaki talimatı

9 Aralık 2011 tarihli STAR Gazetesinde muhabir Kemal Gümüş imzalı haberde, Balyoz 3. İddianamesi ek delil klasörlerine giren bir belge yayınlandı. Gazete haberi kapaktan " 'KUDRETLİ PAŞA'NIN 28 ŞUBAT TALİMATI" olarak duyuruyor ve devamını iç sayfada (s.13) "ÇEVİK BİR'İN 28 ŞUBAT EMRİ DE DOSYADA" başlığıyla haberin ayrıntısına giriyordu. Haber ıslak imzalı bir Genelkurmay belgesine aitti ve belgenin fotoğrafı da haberde yer alıyordu. Dönemin Genelkurmay 2nci Başkanı imzasıyla doğrudan MSB.lığına gönderilen 05.03.1997 tarihli talimatta, SSM'de görevli bir mühendisin işten çıkarılması isteniyordu. Haberin metninde bu uzmanın ismi A.N.B. olarak geçiyordu, ama belgenin fotoğrafına dikkatlice bakıldığında "Ahmet Necip Boynueğri" ismi biraz zor da olsa seçiliyordu.

Haberin iç sayfası başında ilginç bir ayrıntı veriliyor: "Balyoz Darbe Planı soruşturmasının 143 sanıklı İkinci İddianamesinin dün kamuoyuyla paylaşılan 6 DVD'lik ek delil klasörlerinde, ... Orgeneral Çevik Bir imzalı bir belge de delil olarak yer aldı." Ancak haberin tarihi 3. Balyoz İddianamesi'nin delil klasörlerinin avukatlara dağıtıldığı tarihe denk geldiği için yanlışlıkla "İkinci İddianame" yazıldığı zannediliyor. Çünkü İkinci İddianame'nin delilleri avukatlara daha önce dağıtılmıştı.

Bu belgeler nerede bulunmuştu? Ergenekon Savcısı Fikret Seçen'e gelen bir ihbar üzerine İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ne bağlı Organize Şube Müdürlüğü ekipleri 06.12.2010 Pazartesi günü Gölcük Donanma Komutanlığı İstihbarat Şube Müdürü'nün odasına operasyon düzenlemiş, askeri savcılık yetkililerinin de hazır bulunduğu aramada, odanın zeminine özel olarak yerleştirilmiş 10 çuval belge ve CD'ye el konulmuştu. İşte Balyoz'la ilgili görülen belgeler arasında Çevik Bir'in söz konusu talimatı da vardı.

28 Şubat soruşturması başladıktan sonra davaya müşteki/mağdur olarak "müdahil" olma talebiyle ilgili savcılara verdiğim 08.06.2012 tarihli ilk dilekçemin EK-9'unda, "Çevik Bir'in talimatı hakkında mütalâa"da bulunmuştum. Burada aynen veriyorum: 

EK-9 ÇEVİK BİR'İN TALİMATI HAKKINDA MÜTALÂA

Genelkurmay 2nci Başkanı ÇEVİK BİR imzasıyla "Genelkurmay Başkanlığı"ndan "Milli Savunma Bakanlığı"na gönderilen "SSM'de TSK aleyhine konuşan kişi" KONU'lu yazı aynen şöyledir:

  1. Savunma Sanayii Müsteşarlığı'nın HF/SSB projesi ile ilgili MARCONI fabrikasında görev yapan bir kişi tarafından yapılan ihbarda, SSM.lığının Elektronik Mühendislerinden Ahmet Necip BOYNUEĞRİ'nin Türk Silahlı Kuvvetleri, aileleri ve Komutanlar hakkında uygun olmayan konuşmalar yaptığı belirtilmiştir.
  2. Son zamanlardaki konuşmaları Dz.K.K.nı, Gnkur. II nci Bşk.nı ve özellikle istenmeyen adam ilan edilen ve ülkemizi terkeden ERZURUM'daki İran Başkonsolosuna taraf olan ifadelerle, Türkiye'nin çok yakında İran'ın hükümdarlığı altına gireceği yönündedir.
  3. Konunun tetkik edilerek, kim ve nereden destek aldığı bilinmeyen bu kişinin derhal bulunduğu müesseseden ilişiğinin kesilmesinin uygun olacağı değerlendirilmektedir.

Tensiplerine arz ederim.

Genel Değerlendirme

BOYNUEĞRİ hakkındaki ihbarın (1) "Savunma Sanayii Müsteşarlığı'nın HF/SSB projesiyle ilgili MARCONI fabrikasında görev yapan bir kişi tarafından" yapıldığı belirtiliyor. Genel ifadeyle "Türk Silahlı Kuvvetleri, aileleri ve Komutanlar hakkında uygun olmayan konuşmalar yaptığı" ileri sürülen BOYNUEĞRİ'nin konuşmaları daha spesifik hale getiriliyor ve (2) son zamanlardaki konuşmalarının "Dz.K.Komutanı, Genelkurmay 2nci Başkanı ve özellikle istenmeyen adam ilan edilen ve ülkemizi terkeden Erzurum'daki İran Başkonsolosu'na taraf olan ifadelerle Türkiye'nin çok yakında İran'ın hükümdarlığı altına gireceği yönünde" olduğu iddia ediliyor. 28 Şubat sürecinde "İran'ın Türkiye'ye rejim ihracı" ana istismar konusu olduğu için Çevik BİR de direktifini bunun üzerine inşa ediyor ve (3) "Konunun tetkik edilerek, kim ve nereden destek aldığı bilinmeyen bu kişinin..." muğlâk ifadesiyle güya şahıs hakkında gizemli bir hava oluşturulmaya çalışılıyor. Yapılacak tetkikatın göstermelik olduğunu, yazının sonundaki "... derhal bulunduğu müesseseden ilişiğinin kesilmesinin uygun olacağı değerlendirilmektedir" ifadeleri açıkça gösteriyor.

Üç maddelik yazıda "irtica" kelimesi hiç geçmediği halde, yazının bu izlenimi verecek şekilde kurgulandığı dikkati çekiyor. Nitekim haberin devamının iç sayfadaki alt başlığında kullanılan "irticacı diye ihbar edilen SSM'de görevli bir mühendis" ifadesi, haberi yapanların da bu kurgulamadan etkilendiğini ve kurumsal olarak siyasetin göbeğinde yer alan TSK tarafından 28 Şubat sürecinde irticacı gibi gösterilen insanların işlerinden nasıl edildiğini gözler önüne seriyor.

Dikkati çeken bir diğer husus, Genelkurmay'ın bu talimatı A.N.B.'nin çalıştığı sivil statüdeki SSM'e göndermesi gerekirken, aynı Bakanlık (MSB) bünyesindeki asker müsteşarlığa gönderilmiş olması. Çünkü doğrudan "Milli Savunma Bakanlığı"na hitaben gönderilen bir yazı, Bakanlık binasındaki Korg. MSB Müsteşarı önüne gidiyor. Zaten kendisine bağlı olmayan bir personeli tayin işleminin Korg. Müsteşar tarafından hemen vakit geçirilmeden başlatılması (EK-4), bu yazıyla neden asker müsteşarın muhatap alındığının anlamını açıkça ortaya koyuyor. A.N.B.nin tayinindeki bu hukuka aykırılık, mahkeme kanalıyla tekrar SSM'e iadesinin (EK-8) ana gerekçesini oluşturuyor.

BOYNUEĞRİ gücünü nereden alıyordu?

ODTÜ Elektrik/Elektronik Mühendisliği mezunu Ahmet N. BOYNUEĞRİ, askerlik için 1984'e gün verilince, mezun olduğu 1979'da Afyon SEKA Selüloz Fabrikası'nda işe başlayarak evlendi. 12 Eylül sonrasında ihtiyaç dışı üniversite mezunlarındaki yığılma 4'er aylık er yapılarak eritilmesi sonucu, A.N.B.nin Asteğmenliği (4 ay okul+ 12 ay kıta) de 1,5 yıl öne kaydı. Normalde azami 50 kişilik 3 takımdan oluşan Ankara Mamak Muhabere Okulu asteğmen bölüğü, birikim nedeniyle 1982 Nisan-Temmuz döneminde 8 takımdan oluşan 400 kişi civarındaydı. Bilgisayar imtihanında ilk 9'a giren ve İngilizce sınavını da kazanan BOYNUEĞRİ, özel dağıtım kur'asında Ankara GES Komutanlığı'nı (Bayrak Garnizonu) çekerek buranın Bilgi İşlem Merkezi'ne (OBİM) tayin edildi. O tarihlerde yeni devralındığı için Amerikan standardında olan Bayrak Garnizonu, Ankara'da yüzme havuzu olmadığı için hafta sonları Paşaların yüzme mekanıydı. O tarihlerde doğrudan Genelkurmay Başkanı'na bağlı olan GES K.lığı, terhisimden yıllar sonra Gnkur. J-6 Başkanlığı'na bağlandı.

TSK teknik istihbaratının kalbi hükmündeki bu en seçkin birlikte göreve başladığım ilk ay (Ağustos 1982), başörtüsü sorun olmadan eşim Ankara GATA'da kızımı dünyaya getirdi. GES Komutanlığı'nda göreve atanan Asteğmenler için tek tahkikat yeterli görüldüğü halde, görev yapacağı birimin (OBİM) gizliliği nedeniyle ikinci bir tahkikat daha geçirdim. Tahkikat sürerken 5 ay kadar, GES K.lığına ait çok özel cihazların tamir ve bakımlarının yapıldığı "5nci kademe"de görev yaptım. Yaşantım tahkikatı olumsuz etkilemediği için, görevli olmayan Paşaların bile elini kolunu sallayarak giremediği OBİM'deki görevime sorunsuz başladım. Görevden terhis olurken de burada öğrendiklerimi ifşa etmeyeceğime dair "indoktrine belgesi" imzaladım. İşte Çevik BİR'in "kim ve nereden destek aldığı bilinmeyen bu kişi" diyerek "derhal bulunduğu müesseseden ilişiğinin kesilmesini" istediği Ahmet Necip BOYNUEĞRİ, ordumuzun en yüksek güvenlik kleransı (belgesi) gerektiren bir biriminde asteğmenlik yapmıştır.

O mühendisin akıbeti merak konusu

Çevik BİR imzasıyla MSB.lığına gönderilen bu talimatın yer aldığı haberde (EK-1), Ahmet Necip BOYNUEĞRİ (A.N.B.) hakkında doğal olarak "O mühendisin akıbeti merak konusu oldu" sorusu soruluyor.

Tayinimin yapıldığı 1997 yılında, 1982 doğumlu kızım Üniversite imtihanına hazırlanıyor, Anadolu Lisesi'ni (İHL Orta kısmı) kazandığı halde oğlum da zorunlu eğitimin 8 yıla çıkarılması nedeniyle tahsil hayatının önü kesildiği için ikinci defa Anadolu Liseleri imtihanına girmeye çalışıyordu. İmtihan döneminde çocukların tayinimden olumsuz etkilenmemesi için, dava neticeleninceye kadar "ücretsiz izin" alarak ailemin yanına dönmeye karar verdim. Zaten albay muadili statüde görev yaparken İstanbul'da astsubay altındaki bir görevi kabullenebilmem mümkün değildi.

Arka planda neler yaşandığı o tarihte tam olarak anlaşılamasa da SSM.lığında yaşanan olaylar askerlerin kontrolünde organize bir suç örgütünün varlığını daha o tarihte gösterdiği için, yetkilerini SSM.lığı üzerinde kötüye kullanarak savunma sanayiimizin kurulmasını engelleyen Komutanlar hakkında bir SSM uzmanı olarak 21.07.2006 tarihinde Genelkurmay Başkanlığı'na SUÇ DUYURULARI'nda bulundum.

Düzmece iftiralarla insanları işinden eden askerler kendilerini TSK yerine koyuyor

Sözkonusu haber, aynı Kudretli Paşa'nın Cengiz Çandar ve Mehmet Ali Birand hakkındaki "andıç" tertibini hatırlatıyor. Yakalandığında gazetelere Sakık'ın ifadesi diye sızdırılan bir belgeye "maksada uygun" eklemeler yapan Çevik BİR ve Erol ÖZKASNAK, söylemediği şeyleri onlara isnat etmişti. 24.04.1998 günü Kanal D televizyonu haber programında "Türkiye'de bazı gazetecilerin örgütten para alarak terör örgütü PKK lehine haber yaptıkları iddia ediliyor. PKK'dan menfaat temin ederek terör örgütü lehine haber yapanların şunlar olduğu öğrenildi; Mehmet Ali Birand, Çengiz Çandar..." haberini duyanlar, hemen "Vay hainler!" tepkisini veriyordu. 25-26-27 Nisan günleri Hürriyet ve Sabah belgeyi yayınlamış, Birand ve Çandar işinden olmuştu. Sözkonusu kişilerin PKK'ya hizmet ettiği ima edilen haberden 2 hafta sonra, hedef gösterilen Akın Birdal da 12.05.1998 günü silahlı saldırıya uğradı. Yıllar sonra Kasım 2000'de böyle bir ifadenin verilmediği, bu ilavelerin dönemin eski 1. Ordu komutanı emekli Orgeneral Çevik BİR ve ekibi tarafından yapıldığı ortaya çıktı. Can Ataklı ile Nazlı Ilıcak'ın (Kanal7 TV'nin 11.05.2006 tarihli "Sözün Özü" programında) Andıç'ı deşifre etmesinin ardından Şemdin Sakık da tertibi doğruladı. 28 Şubat döneminde. Mehmet Ali Birand ile beraber 32. Gün programını yapan Cüneyt Özdemir, verdiği bir röportajda, "Çevik Bir'le çıkan bir tartışma" nedeniyle Andıç'ın düzenlendiğini söyledi.

Askere yönelik eleştirilerini sakınmayan farklı kesimden üç gazeteci, Çevik Bir'e en yakın isim olarak görülen dönemin Genelkurmay Genel Sekreteri Erol ÖZKASNAK tarafından tehdit edilmişti. Gazeteci Mehmet Altan, "28 Şubat sürecinde yüzde 72 oranında zamlanan asker maaşlarıyla ilgili yazısı" nedeniyle Sabah Gazetesi yönetimini arayan ÖZKASNAK'ın "Onu süngü ucunda sınır sınır gezdiririm." dediğini anlatıyor. Kendilerini hedef gösteren bir Albay'ı şikayet etmesi üzerine ÖZKASNAK'ın kendini arayıp 'Siz kim oluyorsunuz da Genelkurmay Başkanı'na faks çekiyorsunuz?' diye payladığını anlatan Mehmet Ali Birand, telefonu duvara fırlatıp kırdığını söylüyor. Ayrıca 32. Gün'ü yayından kaldırması için Çevik BİR'in, Show TV'nin o zamanki sahibi Erol Aksoy'a baskı yaptığını da hatırlatıyor. Nazlı Ilıcak ise, "Teoman Koman'ın Susurluk Komisyonu'na ifade vermekten kaçmasını ve Cavit Çağlar'ın yanında çalışmaya başlamasını eleştirdiği için" patronu Mehmet Emin Karamehmet'in Ankara'ya çağrılarak kendisinin işten atılmasının istendiğini anlatıyor. Nazlı Ilıcak hakkında verilen "takipsizlik" kararı üzerine Zeytinburnu Cumhuriyet Savcılığı'na Çevik Bir imzasıyla gönderilen 02.10.1997 tarihli yazıyla ceza alması için baskı yapıldığının ortaya çıkması, baroların da tepkisini çekiyor.

28 Şubat sürecinde Çevik BİR haberlere beyanat veren isimlerin de cezalandırılması için savcılara yazı yazıyor. Adalet Bakanlığı ve davanın görülmekte olduğu Bağcılar Cumhuriyet Başsavcılığı'na GİZLİ ibareli yazı gönderen Genelkurmay 2nci Başkanı, 02.10.1997 tarihli Akit'in "Onbaşı davasında skandal" başlıklı haberinde görüşü alınan hukukçu Avukat Necati Ceylan'ın "TSK'ya hakaret ettiğini ileri sürerek" haberin sorumluları ile birlikte cezalandırılmasını istiyor. Sözkonusu dava, Ağustos 1999'da çıkan basın suçlarının affına yönelik kanun sonucu düşüyor.                     (EK-9 MÜTALÂA BURADA BİTTİ.)

Create your website for free! This website was made with Webnode. Create your own for free today! Get started