Ahmet Necip Boynueğri -Savunma Sanayii -Güçlü TSK

Ülke savunma sanayimiz açısından en kritik adım, savunma alımlarını askerlerin tekelinden çıkararak milli sanayimize dayalı bağımsız bir silahlı kuvvetler donatımı için Özal'ın Kasım 1985'te SAGEB'i (SSM, şimdiki SSB) kurmasıyla atılmıştır. Daha önce başlatıldığı halde bir türlü neticelenmeyen çabaların sonuç vermesi de bu sayede olmuştur. Kendi uçağımızı üretmek amacıyla 28 Haziran 1973 tarihinde Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı bünyesinde kurulan TUSAŞ'ın (Türk Uçak Sanayii Anonim Ortaklığı) Türk-ABD ortak yatırım şirketi olarak 25 yıllığına 1984 yılında kurduğu TAI (TUSAŞ Havacılık ve Uzay Sanayii A.Ş.) bilinmekte (https://www.tai.com.tr/kurumsal/hakkimizda ) olup, ilk F-16 montajına ancak SAGEB'in (SSM) devreye girmesiyle 1987'de başlayabildi. Başbakanlığı döneminde Özal'ın (Kasım 1983-1989) savunma sanayii alanında başlattığı hamle, 12 Eylül'cülerin getirdiği siyasi yasağı 6 Eylül 1987 tarihli referandumla kaldıran Özal'ın karşısına ezeli rakibi Demirel'in yeniden çıkmasıyla hızını kaybetmiş, Cumhurbaşkanı seçilerek 9 Kasım 1989'da göreve başlayan Özal'ın adeta Köşk'e hapsedilmesiyle ise durdurulmuştur. 

SAGEB (SSM)'in ilk 10 yılında savunma sanayimizde fark ettiğim yanlışlıkları 1995 Mart'ında (dönemin Başbakanı Tansu Çiller'e bağlı olan) Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanlığı'na verdiğim 17.03.1995 tarihli dilekçede anlatmıştım. Ancak SSM'e askerlerin müdahalesi arttıkça sorunlar da artarak devam ediyordu. Kabaca ikinci 10 yıl içinde (1995-2006) yaşadığım hemen tamamı muvazzaf ve emekli askerlerden kaynaklı sorunları ise 21.07.2006'da yaptığım Suç Duyuruları ile ilgili süreçte çok ayrıntılı olarak açıkladım. Savunma sanayimizin gelişimini geciktiren hatta engelleyen yanlışlıkların AK Parti döneminde sona ermesini beklerken, kurumu/sektörü önceden tanıdıkları için göreve getirilen bürokratların da askerlere ters düşmekten korkarak yanlışlıkları devam ettirdiklerini görünce 2007 Nisan'ından itibaren savcılıklara ve Sayıştay'a başvurularımda tüm boyutlarıyla sorunları açıklamıştım. Benim tüm bu başvurularımdan sonra Türkiye'de hiç beklemediğim gelişmeler yaşandı, 2007 Ağustos'tan itibaren emekli subaylardan ve astsubaylardan başlayarak muvazzaf subayların ve hatta general/ amirallerin göz altına alınarak tutuklandığı operasyonlar ve davalar başladı. Operasyonlarda ele geçirilen askeri nitelikteki bilgi ve belgeler arasında SSM ve savunma sanayimizle ilgili olanlar da vardı. Hele Balyoz eklerine girdiği (Star 09.12.2011) daha 28 Şubat soruşturması daha başlamadan öğrenilen Genelkurmay 2nci Başkanı Çevik Bir'in ıslak imzalı bir talimatı vardı ki ismim açıkça yazılarak SSM'den atılmam emrediliyordu. İşte TSK'nin en üst makamı adına düzenlenen bu ıslak imzalı belge, 6-7 Aralık 2010 tarihli aramalarda Gölcük Donanma Komutanlığı'ndaki döşeme altı zulada ele geçirilmişti. 28 Şubat soruşturmasında gözaltına alınan Çevik Bir'in 16 Nisan 2012 günü tutuklanması üzerine, 08.06.2012 tarihinde 28 Şubat savcılarına başvurarak bu dosyaların kopyasını vermiş ve müşteki sıfatıyla BÇG-28 Şubat İddianamesi'ne dahil edilmiştim.

Başvurularımın amacını ve savunma sanayimiz açısından önemini anlayabilmek için Cumhuriyet'in ilk yıllarına gitmek ve kıyasla bugünlere bakmak gerekiyor:

Kurtuluş savaşının bağımsızlığını iktisat ve sanayi girişimleri ile garantilemeyi düşünen Mustafa Kemal, daha Cumhuriyet'in başında 1926'da yabancı ortaklı uçak fabrikasını hayata geçirerek savunmada özel sektörü esas aldığını göstermişti. Bolşevik ihtilali 1917'de olmasına rağmen Atatürk'ün Lenin'le yakınlığı ve 10. yıl kutlamalarına SSCB'nin de üst düzeyde katıldığı biliniyordu. Ancak Atatürk'ün Batı bloğu ve Rusya arasında sürdürdüğü dengeli ilişki, Atatürk'ün vefatından 10 yıl kadar sonra başlayan 2nci Dünya Savaşı kazananı ABD safına Türkiye'nin geçmesiyle tek taraflı bağımlı bir ilişkiye dönüştü. Türkiye'yi yıkılan Avrupa'nın tarım tedarikçisi yapmak isteyen ABD, askeri vesayetin İnönü üzerinden tesis edildiği ülkede hiçbir sanayi tesisinin kurulmasını istemiyordu. Truman doktrini ve Marshall yardımları bu amaca yönelikti. Askerlerin sivil siyasetin alanı dışında tuttuğu savunma sanayii, Atatürk'ün kurduğu tüm fabrikaların askeri bakım onarım tesislerine çevrilmesi ve özel girişimlerin de baltalanmasıyla, tamamen ABD'ye bağımlı bir orduya dönüşmesine engel olamadı. 1949'da zamanın Hava Kuvvetleri Komutanı Org. M. Zeki DOĞAN, Türk Hava Kurumu'na uçak siparişi vermemesinin gerekçesini, "Amerikan yardımından bedava uçak almak dururken, uçak fabrikanıza sipariş verirsem yarın bu millet beni asar" diyerek açıklamıştı. 

1952 yılında NATO'ya girmekle millî karakterini gittikçe kaybeden TSK'ni kendilerine bağımlı kılmak ve Kurtuluş Savaşı'nın kazanımlarını silmek isteyen hegemon güçler, yurtdışı alıma şartlandırdıkları TSK vasıtasıyla yerli sanayimizin savunma tedarikini yasaklayarak/engelleyerek bir taşla iki kuş vurmuşlardır. Güçlü reel ekonomi ve sivil sanayi olmaksızın kurulması mümkün olmayan savunma sanayisini "Güçlü Ordu, Güçlü Türkiye" sloganıyla tersine çeviren Genelkurmay, dünya pazarındaki en iyisini almakla güçlü ordu olunacağı zannıyla araştırma-geliştirmeye ayrılacak kaynakları TSK Vakıf şirketlerinde montaja yönlendirmeyi yeterli zannetmiştir. Bu fasit daireyi kırmak ve orta/küçük sanayimizi devreye sokmak amacıyla 1985 sonunda SAGEB (SSM) kurularak tedarik mekanizması sivillere devredilmiştir. İşte SAGEB (SSM)'in ilk sicil numaralı "uzmanı" (elektrik/elektronik mühendisi) olarak giriştiğim mücadele, savunma sanayimizin karanlıkta kalan bölümünü resmi belgelere dayalı olarak yeniden yazmanın adıdır. Eğer 2007'de başlayan kumpas davalarının hedefi TSK'nin milli karakteri/projeleri ise, neden NATO kontrolündeki TSK bu amaçla kurulan SSM'i daha kuruluşunun 10ncu yılında yani 90'ların ortasında işgale girişerek özgün projeleri hazır alıma yönlendirmiştir? Başta NATO'cu askerler olmak üzere, gerçeklerle örtüşmeyen bir savunma sanayii tarihi kurgulamak isteyenlerin, verdiğim bilgiler ışığında anlatılanları yeniden gözden geçirmeleri gerekecek!

İşte doğrudan Genelkurmay'a ve savcılıklara (İstanbul -Ankara -İzmir) ve yargı mercilerine (mahkeme -SAYIŞTAY -AYM -HSYK) ve resmi yetkililere (kurum /Hükümet /Devlet mercilerine) ilettiğim başvuru dosyalarımla, karanlık noktalar cevabını bulurken yanlış bilinenler de düzeltilecek... Örneğin Ortadoğu'da yaşanan savaş ve çatışmalarda füze/roket saldırılarının uçaklarla önlenemeyeceği görüldüğü halde, neden sivillerin şart dediği hava savunma füzeleri (Patriot, S-400 vb.) yerine TSK/Hava Kuvvetleri uçaklara dayalı savunma konseptini esas alarak Türkiye'yi bunca yıldır bu alanda korumasız bırakmıştır?  Baykar'ın "İnsansız Hava Aracı" çalışmalarını engellediği birinci ağızdan kamuoyuna duyurulan Ak Parti dönemi (asker/sivil) bürokratlar kimler ve nerelerde görevliler?   ( https://tr.sputniknews.com/savunma/201901111037045550-selcuk-bayraktar-yerli-iha/ ). Eğer kumpas davaları ile TSK içindeki bağımsızlık yanlısı ve milli projelerde çalışan subayların tasfiyesi hedeflendiyse, ordumuzu /savunma sanayimizi dışarıya (ABD'nin Ortadoğu'daki çıkarlarına) peşkeş çeken 28 Şubat sanıkları da kumpas mağduru olabilir mi? Proje takvimleri bir türlü tutturulamadığı için ürünün planlanandan yıllar sonra ortaya çıkması sorununun bir türlü halâ çözülememesi eğer normal süreçler sonucu ise, yapay zekalı robotların askeri arenaya inecek olgunluğa geldiği bir dünyada Türkiye geride kalmamayı nasıl başaracaktır? 15 Temmuz'da ihanetleri ortaya çıkınca NATO'ya iltica edecek kadar bu ülkeye yabancılaşmış askerler geçmişte FETÖ çıkmadan önce kimler hesabına çalışmıştır? ... Tüm bu soruların cevabı başvurularımda... Evet savunma sanayimizin yakın tarihini yazanların verdiğim bilgileri esas almasının kaçınılmaz olduğunu anlayabilmek için geçmişi biraz hatırlayalım... 

google7460f0ea32c0ef7c.html
Create your website for free! This website was made with Webnode. Create your own for free today! Get started